Büyük Kayınpeder Yanıldı
Dosmaganbet başkan olarak seçildiği beri Sekizinci köy rahatlık kaybetti . Zakir ve Zalman köy yöneticiler görevinde olduğu zaman, tüm meseleler ziyaretçi patronlarla onların evinde çözülürdü. Dolaysıyla, köydekiler, ziyaretçi il veya ilçe büyükleri hakkında, onlar köyden ayrılmasından sonra, öğrenilirdi.
Bu haberi, genellikle, ilk olarak, boş gezenler götürürlerdi, onlar, bedava kımız içmek ve gevezelik yapmak amacıyla, herhangi bir zengin evine giriyorlardı.
-Meğer, şehirden bir temsilcisi köy muhtarına gelmişmiş,- onlar diyorlardı. -Bir müddet konuk olarak kalmış, koyun yemiş ve geriye dönmüş.
Bu ziyaretçi kim olduğunu, ne için geldiğini, hiç kimse ilgilenmedi. Köylülerin fikrine göre, yetkilinin işi sadece: konuk olmak, et yemek, kımız içmek ve köy yöneticilerinden tehditle bir şeyler almak.
Dosmaganbet başkan olduktan sonra - hemen her şey değişti. Yetkili kişilerden köy halkına artık rahatlık yok. Nerede karşılasalar, mutlaka sorgulamaya, canını tırmanmaya başlarlar. Ve hemen hemen her gün insanları toplantıya çağırırlar.
-Apırmay, artık, bu dünyada yaşamak huzursuzca oldu,- kendi muhterem sakalları oynatarak, ihtiyarlar telaşlı içler çekiyorlardı,- bu iyi değil! Gençler düzenden çıkıyorlar.
Güzel bir yaz gününde, sayın insanlar, kımız içtikten sonra, çadır gölgesinde dinlenme tadını çıkardığı zaman, bu Dosmaganbet bütün köyde panik yarattı. Panik kelimesinin tam manasıyla, başka sözüyle bunu ifade edemezsin, çünkü güpegündüz tüm kızlarını ve genç hanımlarını bir yerde topluyorlar.
Falan Artıkbay, köy kurulusunun haylazı -hatta yürüyüp bağırıyordu:
-Kadınlar! Hanımlar! Gelinler!Yengeler! Hadi, herkes toplantıya!
- Toplantı! Her biri gelmek zorunlu! İl merkezinden yetkilisi geldi! Konuşma yapacak!
-Gitmesek, ne olacak?- Demesina isimli bir kadın sordu.
-Eğer gelmesen, tutanak düzenleceğiz ve mahkemeye vereceğiz!- çabuk yanıtladı Artıkbay.
-Senin kahrolan dil kurusun! Senin ağzında yılan yumurta yumurtlasın!- kadınlar onun peşine söylediler.
Toplantıya hemen hemen herkes geldi. Bazı, gerçekten, protokolü korkmuşlar, diğerleri, il merkezinden gelen adamı duymak meraklamışlar.
-Nerede bu, bizi toplantıya çağıran, müdür? E,oradaki, mi?! - dişli gelinler konuştular.- Bu ufaklık cüce mi?!
-Söyle bana gelinciğim, bizden ona ne ihtiyacı var?- bir tutam yünü çekerek, dişsiz yaşlı kadınlar mırıldandılar.- Tanrım, bu dünyada neler oluyor?! Hatta kadınlara huzur içinde yaşamaya izin vermiyorlar...
Uzun gömlekli, keten dambala- pantolonlu, çıplak ayak üzerine giyilen deri kebis- galoşlu, ak-sakallı ihtiyarlar, siyah-sakallı yiğitler, bıyıksız gençler, kıvrak delikanlılar, tembeller-tüm onlar, kımız dolu karnıları kaşınarak, toplantı gözetmeye geldiler. Duysenbay'a ait olan çarpık, bakımsız kulübenin gölgesi, toplananların yarısına yeterli olmadığını ortaya çıktı. Birçok adamlar, yanan güneşten ropdöşambr veya yelek altında sığınarak, açık güneşli alanda yerleşmeye mecbur kaldılar.
Burun ucunda ter damlaları ile siyah gözlü hareketli bir genç kız, onu çevrelen kadınlarını güldürerek, bir şeyler çabuk söylüyordu.
-Yeter, artık, Bikacap,- en mantıklı göründüğü gibi genç bir kadın onu susturdu.- Ayıptır... Duyacaklar.
-E, ne ayıbı!-Bikasap sakinleşmedi.-Biz onların toplantılarına gitmiyoruz. Hayatta bir kez kadınlar için toplantı düzenlediler, erkekler de burada!
Yaşlı erkeklerinin yüzleri mutsuz, kasvetli. Sanki onları uyandırdılar ve buraya sürüklediler gibi.
-Aulnay* nerede? Neden başlamıyor?-bunlardan biri mırıldandı.
-Merak etmeyin,Bayeke...Henüz tüm kadınlar burada değil,- Artıkbay sırıtarak söyledi.
Ne haline geldik: falan Artıkbay, hayta, Baymaganbet’e bizzat kendisine mülahaza etmeye cesaret gösteriyor. Saygıdeğer Bayeke ona öfkeyle baktı. Eğer onda güç olsaydı, o günahkarı okla vururdu!
-Ne demek oluyor ‘’herkes gelmedi’’?-Kekebay ses verdi ve meydan okurcasına çıplak ayakları uzattı. –İşte oturuyorlar... Hepsi bir tüm uzun-etekli toplayamazsın. Hadi, hadi, başla!
Dosmaganbet, Duysenbay’ın barakadan, hızla çıktı. Gençler ile bakıştı, onlara gizli bir şeklinde göz kırptı, sonra yaşlı adamları gördü ve kaşları çattı.
-Biz toplantıya sadece kadınları davet ettik. Eğer yaşlılara sıcak ise, lütfen, eve dönebilirler, - o dedi .
-E, demek sen bizi kovuyorsun? – tersledi Kekebay, bir çatışma başlatmak üzere, lakin köy kurulunun başkanı rahat ve sakin yanıt verdi:
-Ben acele edenlere söylüyorum. İsteyenler, hatta akşama kadar, oturabilirler.
-O, Allah!...Neler, neler dinlemeye zorunda kalıyorsun?! – içler çekti Baymaganbet.
Evler arasında dolaşan çılgın bir rüzgar aniden esti ve Baymagambet’inin bakımlı sakalı karıştırdı, sanki, alaycı aulnay gibi, onun üstüne gülmeye istemişti.
Dosmaganbet toplantıyı açık olduğunu ilan etti, ve il merkezinden gelen yetkilisini konuşma yapmak için çağırdı. Gri yüzlü, büyük çantalı genç adam ortaya çıktı, ve ‘’Aslında, onlardan bana kimden ihtiyaci var?-diye, kendi kendini sorarak gibi, somurtkan yan bakıştan etrafına baktı. Kadınlara yüzü çevirdi, çanta içini araştırdı ve herhangi bir evrakları çıkardı. Uzak mesafede oturan gelinler ve yengeler ona daha yakın yere taşındılar ve hevesle yeni yetkilisini gözetmeye başladılar.
-Kadınlarımız bu kadar utanmaz oldular,-düzgün yüzlü, mağdur olan bir kadın söyledi ve kenarına döndü.
-O bize ne için kızıyor?-Bikasap’ı çevrelen gelinler hışırdadılar. –Bizi çağırdılar-biz geldik...
-Arkadaşlar,-yetkisi söyledi. –‘’Öğrenme-ışıktır, cehalet-karanlıktır’’-halkta böyle bir deyim var. Bizim büyük öğretmen Lenin* nasihat etmişti – herhangi bir ev hanımı, aşçı, devlet işlerinin nasıl yönetileceğini bilmek gereklidir...
Eğitimin tüm faydalarını belirterek, yetkilisi, cehalet ortadan kaldırması için köylerde okullar açılacağını ve tüm erkekler ve kadınlar onlara mecburen katılacağını, söylemeye devam etti. Ve şimdiden, tüm gönüllü adayları bir listesine alacaktır.
-Anlaşıldı mı? Soru olan var mı?
-Bize, çoktan beri , her şey açıktır,-erkekler arasında bir kahkaha duyuldu.
-Hey, ondan biliniz, okumak mecburen, yoksa istek üzerine?-kenardan, siyah yüzlü çevik bir erkek ses verdi.
-Kendi sor! Yoksa dil tutuldu mu?
-Hayır...bir şey yok... sadece merak ettim...
-Kimse zorla okutmayacaktır. İsteğe bağlı.
-O zaman...Benim en genç karım ve gelinim okumak istemiyorlar.
-E, siz nereden biliyorsunuz?
-Eğer söylüyorum, demek biliyorum. İstemezler, dediğim zaman, demek istemezler.
Yetkilisi, sıkıntı içinde, tekrar açıklamaya başladı.
-Hayır , canım,-çevik adam ısrar etmişti,-eğer zorlayacaksın, o başka mesele, onu senin vicdanına bırakıyorum, gönüllü olarak ise, kadınlar gitmezler.
-Arkadaş! Bana müsaade et!-yüksek boylu esmerli erkek yetkili memura başvurdu.
O, gür bıyık uçları kıvrılmış, kalabalığa baktı ve gülümsedi:
-Arkadaşlar, ben kendi köyümü iyi bilirim. Ve kim ne düşünüyor, ve kim ne söylemeye istiyor,-gayet iyi bilirim. Elbette, yetkili arkadaş, sizi buraya gönderdiler, ve, tabii ki, bizim bir türlü itirazımız yok. Ancak, bu köyde, bildiğim kadarıyla, okul masanın arkasında oturmaya kimse sabırsızlanmıyor. Ama, hemen her evde, muhakkak, bir çıplak karınlı afacan çocuk bulunabilir. Şayet onları okuma-yazma öğretsek,-biz büyük teşekkürler ederdik. İhtiyarlar, doğru mu?
O, dikkatle etrafına baktı, ve yarım daire şeklinde oturan erkekler, beraber başını salladılar ve velvele yapmaya başladılar.
Kadınlar ise sessiz oturdular. Pırıl pırıl gözleriyle, onlar heyecanla birbirlerine bakıştılar. Başka kim konuşacak, acaba? Kim ne söyleyecek?
-Ya, kadınlar, dilleri yuttular mı?-Dosmaganbet sordu.-Yoksa, gerçekten, okumaya istemiyorlar? O zaman açıkça söyleyin.
-Kadınlara baskı etmeye gerek yok. Onlar ne söyleyebilirler?-eski biy*-yargıç mırıldandı.
Genç kadınlar kıpırdandılar, kıvrandırdılar, uğuldadılar. Bazı açıkça Bikasap’ı teşvik ettiler. O, jaulık* düzeltti, onun uçları arkaya attı, kendi ise öne ilerledi.
-Büyük kayınbirader bilmiyor! Hiçbirimiz, okumak istemediğini söylemedi. Okuma-yazma ...gereklidir, yeter ki öğretmen bulunsun. Tüm bu kadınlar okumak istiyorlar...Ama bunu kendi söylesinler, her keste dil var.
Kadınlar utanarak kızardılar, gözleri mahcup ettiler, başları eğdiler. Ama, cesur Bikasap’ın sözleri herkese hoşuna geldiğini, belli oluyordu.
Aksakallılar, yaşlı kadınlar, köydeki elebaşı ayaklandılar, gönlü kırıcı ve öfkeli ona baktılar.
-O, ne saçmalık söylüyor?
-Nereden geldi bu utanmaz?
-Onun kocası nerede?
Çoğu çengel burunlu, dökme demir gibi siyah, çopur yüzlü yiğitine döndüler, ve ona çılgın gözleriyle baktılar. Bir ses geldi:
-Hey senin karın neler konuşuyor?...
-Sosyeteye girmek istiyormuş!
-Demek, bizim köyde , okumak isteyen tek bir kadın bulundu.
Çopur yüzlü şaşırdı, geri çekildi. Onun demir dökme yüzünde ter damlalar akıyordu. Alaylar onu çok acı dokundular. O, ayağa fırladı ve öfkeyle mırıldandı:
-Hey, kadın, eve gidelim!
-Özledin mi, yoksa?!-şakacı Bikasap sordu.-Biz yeni evden geliyoruz...
Hakaretlenen koca tamamen öfkelendi. Ve aynı zamanda , ne yapacağını bilmiyordu. Genellikle, kocalar, bu gibi durumlarda, karınlarla fazla uğraşmıyorlar, yani, onları sadece dövüyorlar. Hiç bir şey başka çopur yüzlü şimdi aklına getirip olamadı.
-U-u...-O kötü küfretti ve yumrukları sıkıp, karısına atılacaktı, ama birisinin güçlü el onu kenara itti.
-Hey, hey, sakin ol! Şimdi vurmak – yasaktır!
-Ne demek yasaktır?! Sen beni ne için göğüse itiyorsun?-kırgın eşi bağırdı. Artıkbay onu tutuyordu. Ve şimdi ona her taraftan ıslık çalıyordu.
-Hey, sen ne araya giriyorsun? Karı onun, senin değil!
-Kadını dövmeye izin veren herhangi bir kanun yoktur!
-Allah! Allah! Bu bir utançtır! Ayıptır! Karı-koca aralarına girmeye olmaz – yaşlı kadınlar öfkelendiler ve kendini yanağından çimdiklediler.
-Bırak beni, Artıkbay, - soluklaşıp, Dosmaganbet bağırdı. –Nasıl vuracak, bakalım...Hadı, dene!
Çopur yüzlünün öfke aniden söndü, yatıştı. O, neredeyse, ağlayacak olan dargın çocuk gibi, dondu, kırpıştırdı, gözlerini kırptı ve dönüp, eve sürüklendi.
Sonra Dosmaganbet etrafına baktı.
-Bu nedir? Neden insanı bir köpek gibi terbiye eteler?-o bağırdı. -İhtiyarlar-fesatçıleri buraya kim çağırdı? Şayet geldiniz-sakin oturup, söze karışmasaydınız.
- Hey sen, Dosmaganbet, fazla ses yükseltme! Senden gayrı başka büyükler vardır..- Baymaganbet araya girecekti, ama bu kez, köy kurulun başkanı onu kabaca kestirdi.
-Tamam, saygıdeğer! Sen de bir zamanlar yargıç olduğunu biliyoruz. Ama bu Nikolay* döneminde idi. -Bu gibi hakimlerden artık ihtiyacımız yoktur. Yeter halkını kışkırtmaya, eve sağ-salim dönün bari.
-Hey, Dosmaganbet! Sen bunu kime söylüyorsun?
-Size diyorum! Anladınız mı? Gidin, gidin, saygıdeğer. Burası gevezelik yapmaya yeri değil.
Yetkili memur ciddi şeklinde kaşlarını çattı ve Baymaganbet’e bakarak, bir şey yazmaya hazırlandı. Hayatında hiç kimseden çekinmeyen eski yargıç, aniden sakinleşti. O hissetti ki, kalabalık tuhaf birden sustu, ve kimse onu savunmaya için çalışmadı. Eğer köy kurulun başkanı isterse, toplananlar kolayca onun tarafını alırlar. Şimdi sabık biy* bunu çok açık bir şekilde anladı.
O sessizce ayağa kalktı ve gitti. Onun arkasında, tıpkı otlatmaya çıkan develer, birkaç ihtiyarlar gittiler.
Yetkili isteklilerini kayıt yapmaya başladı.
-Hey, Kalampır, sen kayıt oluyor musun?
-Ya, sen, Kumisay?
-Benim kocamı da yaz, lütfen,-Bikasap gülümsedi.
-Ya, o tüm dünyaya darılıp gitti.
-Bir şey değil, barışırız. O fazla kin tutmaz...
Bir kaç gün sonra, Saken köyünde, cehalet yok etmek için, okul açıldı. İlk derse kırk civarında kişi geldi...
*aulnay –köy muhtarı
*Lenin-komünist partisinin lideri
*Nikolay – Rus çar II Nikolay
*biy – soylu, nüfuslu biri.
*jaulık-baş örtüsü