Сегодня день рождения у
Никто не пишет литературу для гордости, она рождается от характера, она также выполняет потребности нации...
Ахмет Байтурсынов

25.11.2013 1467

MAİLİN  Beyimbet, "Güvey"

Язык оригинала: ''Güvey''

Автор оригинала: MAİLİN Beyimbet

Автор перевода: not specified

Дата: 25.11.2013

Güvey

 

Biganşa öldüğünde en çok üç kişi üzülmüştü: Jumatay, Sadık ve Baybosın. Jumatay - ölen Biganşanın kocasıydı. Baybosın - tek olan çocuğu. Sadık ise tüm olanların içinde en samimi ve en çok sevilen biriydi.

            Ancak her birisi kendi şeklinde bu kaybı hissediyordu. Genellikte  kadınsız kalan Jumatay yatağında tek başına yatacağına üzülüyordu. Baybosın ise iyi, sevgili annesini kaybetti. Sadık için Biganşanın samimi bir arkadaştı ve tüm kalp ile bağlandımıştı ona o, bu yüzden en çok üzülen de oydu.

            Bihanşa aniden ve çok erken öldü: sadece yirmi üç yaşındaydı. Kızların arasında en güzeli oydu: sıkı ve elma gibi kırmızı yanaklar ile, saf siyah gözlü, kendisi de esnek gibi ince. On dört yaşında evlendirdiler onu Jumatay ile. Yirmi yaşına kadar ne evi,ne kendisi,ne de tarım işletmeleri  umrunda değildi. Kocasıyla yatmasını ve onun tüm kaprizler ile isteklerine uymasını saf kadın yeterli olduğunu düşünüyordu. Jumatay de öyleydi. Hayatında bir kez bile insanca konuşmadı, iki kelimeyi bile bağlayamiyordu,hep kaşlarını çatıp, başını omuzlarına çeken biriydi.Kedere düştüğünde gerçekçe bu hisleri yaşamiyordu,iyi birşey olduğunda,sevinemiyordu,kızgın olduğu zaman ise sadece homurdanıyordu.Ara sıra iyi bir ruh hali onu ziyaret ettiğinde,gülümsüyor gibi görünüyordu.Gülüşü ise çok acayıptı...Normal insanın gülüşüne pek benzemiyordu.O güldüğünde dişlerini gösterip,bir kükreme çıkartıyordu.Kim bilir nasıl diğer insanlar görüyordu Jumatayı.Ama Biganşa onu tam öyle gördü ilk geceden beri, ve değişiceğine hiç inanmiyordu.Dokuz yıl sürdü onların evliliği,ve onun üzerinde Jumatay hep aynıydı.Onu aradığı zaman şoyle çağırıyordu:

            -Hey,kadın!

            Birşey hoşuna gitmiyorsa,lanetliyordu onu:

            -Lanet olsun senin tüm soyuna!

            Akşamları lambalar söner sönmez,Biganşanın üstüne atlıyordu:Oflayıp uflayıp,sesli sesli solunup, üstünde kurtanıp,tilkinin peşinde koştuğu gibi.O yatakta terlediği zaman, Biganşa nefretten ve utançtan yüzünü çevirip söylüyordu:

            -Ne seğiriyorsun,seğil? İnsanların uyuyana kadar biraz bekleseydin...

            Tıkanmış, solan Biganşa yakında kendini insan gibi hissetmiyordu artık.İşte o arada Sadığa raslamış oldu. ‘Rasladı’- diyorlar uzaktan gelenlerin hakkında. Ama ikisi de bir aulda yaşıyorlardı. Sadece daha önceleri onu fark etmemişti.

            Herşeyin nasıl başladığını kendileri de bilmiyorlardı gerçekse.Bir kez bir araya geldiler,konuştular,şakalaştılar biraz,beklenmeyen bir şekilde ilişkileri okadar iyiydiler ki...Yakında Sadık Biganşanın kalbine girdi ve artık aklından çıkamiyordu.

            Sadık orta böylü,çöpür yanık yüzlü,çekik gözlü biriydi.Sağ yanağında yara izi görünüyordu.Burnu başkaların gibi yassı değildi,ne düzdü,nede büyüktü.Normal bir burnu vardı,ince sık bıyıkların sahibiydi.Neşeli ve çok konuşandı.Şarkıları çalmaya da biliyordu.Biriye boy ölçüşmeye de severdi,akranların sırtlarını kolayca yere getiriyordu.Ve çok kez mücadelerde ödül alan oydu.Kesinlikle aulun yiğitlerin içinde Sadık en mümtazdı.Ama açıkça konuşşak,karısı ona layık değildi.Uzun yüzlü,kemikli,hantal,erkek gibi bir kadındı.Ayrıca terbiye ve nezaket bilmeyen birisiydi.Delikanlinin karısı evden eve dolaşıp,dedikoducuk yapmayı severdi.Mesele aulda konuşuyordular bazen: ‘Sadık geldi,onun peşinde karısı, Sadık utançkıltan çekip gitti...’

            Kısaca,gençler arkadaş oldular.Onun gelişiyle,Biganşanın hayatında parlak bir şafak yükseldi.O yeniden doğmuş gibi görünüyordu,sanki ancak şimdi onun gençliği geldi.Çok değişmişti,bir çiçek gibi açıldı.Tatilde gibi giyinmeye başladı bile...

            Tabi ki sivri kadınların arasında türlü söylüntiler dolaşıyordular ve birgün onlar Jumatayın kulaklarına kadar yayıldı.Biganşa telaşlandı: ‘Şimdi Jumatay beni ya öldürür,ya da kovar’. Ama kırılan kocası başkaca davrandı.

            -Kancık!Neden oruspuluk yapiyorsun?-Dedi o ve kırbaç ile dövdü onu.Biganşa bağırmamış bile,merhamet de istememiş.Ve akşam her zamanki gibi ışık söner sönmez,ona atladı.Onu ezmeye çalışıyor gibi,kesik kesik Biganşanın yüzüne bakıp nefes alıyordu.Biganşa kıpırdamadan dudağını ısırdı.O düşünüyordu: ‘Tanrım!Hayvanmıdır nedir?Nasıl yapabilir bunu herşeyi öğrenince!?’

            İşte öyle ilişkiler kuruldu Biganşanın,Sadığın ve Jumatayın arasında.Ve sonra beklenmeyen birşey olmuş.Biganşa öldü.Jumatay karısız kaldı.Sadık ise onu seven kalbini kaybetti ve bunun yüzünden,o herkezden daha kötüydü.Ama Jumatayın başka fikirleri vardı: ‘Sadığın eğlecisi var,karısı var ya...Peki ya ben?Ne yapabilirim ki?!’ Tabi ki,onun şehvetleri tatmin eden birisi olsaydı,Biganşayı çoktan unuturdu.Şimdi ise o yeni kadını almaya hayal ediyordu.Düşünmeye başladı o,insanlardan soruşturmaya...

            Evlenmeye hazır olan kızlardan bahsedenlere beş kısrağın sütünden içirtiyordu.Ve ne oldu?Kız Nasıl birisi?Güzel mi?Topal mı? Aptal mı?Umrunda değildi sanki.Ona tek gereken kadın olduğu.

            Genç kızlarını istemeye gittiğinde başarısızdı ama.Her yerde aynı cevabı duyuyordu:

            -Zorlamaya istemiyoruz kızımızı.Kendisi karar versin.

            Bunları duyunca Jumatay öfkeye kapılıyordu.Öfkeden homurdanıp yüzünü çeviriyordu.Atına oturup,aula dönüyordu.Arkadaşları merakla soruyorlardı: ‘Ne oldu?’

            -Olmadı,-mirildanıyordu Jumatay.-Babası zorla evlendirmicekmiş.Kendisi karar vermeliymiş.

            -Peki,bu iyi değil mı?Anlaşırsın kızla.Ceyiz olmadan bile kabul eder.

            Ama Jumatay anlamiyordu bunları.Ne demek anlaşma yap?Boş bir iş...Bir baba kizini evlendiriyorsa onun için ceyiz alıyorsa ve molla nikah kıydıysa, kızla ilgilenmesin sonuçu değil mi?Daha fazlası olamaz ki!Jumatay bunu asla anlamaz!O,Allaha şukür,otuz altı yaşına geldi ve bu yaşına kadar hiçbir zaman kızlarla anlaşmalara ihtiyacı olmadı.

            Üç ay kadınsız yaşadı Jumatay.Çok zordu.Artık bitti o,dayanamiyordu.Ve bir kez Sadığın yanına sürükledi o.

            -Geziyormusun?-Sordu Sadık.

            -Ne gezmesi ya!Ben şey...Sormak istemişim...-Anlatamiyordu o.

            -Anladım.-Gülümsedi  Sadık.-Yapamiyormusun kadınsız?

            -Sorunum ne olduğunu kendin biliyorsun ya...

            -Doğru...Kadınsız yaşayamicağını biliyordum.Ama kadın aradığını görünce sustum.Kendin bulacaksın diye.Bir baldızım var benim...Hadi,gidelim ona...

            -Yetişmiş mı?

            -Tabi ki!..

 

            -Eniştem geldi!

            İnce yanık tenli bir kız onları karşılamaya evden dışarı koştu.Eskisi gibi eve girmeye izin vermiyor gibi onu çekip duruyordu.

Damatın gelişine annesi ile babası de çok sevinmişlerdı.

            -Ryaşjan,çayı hazırla.Kazana et koy!-Emrediyordu siyah ihtiyarlı kadın.

Kız ise yuksek sesle gülmeye de,Sadık ile onun kucağına oturup,onunla cilve yapmaya da becerebiliyordu.

            -Sana ise özel birşey söylemem gerekiyor.

            -Peki ne tatlım?Şimdi anlat!

            -Yook.Olmaz.Sonra anlatıcağım.

            Bir an için Ryaş gülümsedi ve kendi işlerini halletmeye uçtu.Sadık fısıldadı Jumaltaya:

            -Çok iyi bir kız!Çevik.Zeki.Daha iyi kızı bulamazsın.

            Sonra Sadık Jumatayı dışarıya çağırdı.

            -Gelsene buraya.Bu ahırı görüyormusun?Şimid o orda inekler ile meşgul.Ben ona damatını getirdiğimi söyledim.Seninle konuşup,kabul edicek.Şimdi ise herşey senin ellerinde. Git, konuş onunla. Eğer kabul ederse,kendini kaybetme!...Biliyorsun, niye anlatıyorum ki sana...

            Sadik Jumatayi ahıra geçirdi ve arkasından kapıyı kapattı.

            Ahır çok büyüktü.Tabanın üstünde orda burda yıldızlara benzeyen,delikler görünüyordu.İnekler zevkle geviş getiriyordular,başlarını sallıyordular,tabanlarını tıklıyordular.Jumatay ise kapıda durup ne yapmasını düşünüyordu.

            Kız dikkatle kapıya yaklaştı.Jumataya yakın durdu ve sordu:

            -Kim var burda?

            -Benim.

            -Neyi bekliyorsunuz?

            -Bilmem.

            Böylece daha biraz durdular bir birinin karşında.Deliklere ışık geçebiliyordu.Jumatayın kabarık donuk,kirli sakallı yüzü hassas ince parlayan gözlü   yüzün karşında.Yanık tenli kızın sık örgüten  saçları sırtına kadar uzanıyorlardı.Jumatayın çocuk yerinde olabilirdi.Jumatay ahırdan çıkar çıkmaz Sadık yanına geldi.

 

            -Peki ne oldu? Konuştunuz mu?

            -Ne diyebilirim ki?-Homurdandı Jumatay.Babasıyla konuş,daha iyi olur.Malın ne kadarı gerekli ona sor.

            -Aptalsın sen ya! Önce onunla anlaşman gerekiyor.Onun rızasız babası evlendirmez ki!

            -Ne rızası ya....Çeyız hakkında konuşucaksın ve kız bugün benim yatağımda olmalı.

            Jumatayın suratı asık yüzünde ilk kez gülümseme gibi birşey göründü.

            Ertesi gün Jumatay ve Sadık aula geri döndüler. İkisi de kendi başına...