Jem sahilinde yaşayan insanlar arasında akşamüstü çok sesli gürültü oluştu. Özellikle, Töremurat kahramanın çadırının yanındakilerin anlattıkları herkesin ilgisini çekti.
- E, Töremurat’ın töründe (değerli misafirlerin oturduğu sofranın üst köşesi) bağdaş kurup oturan konuk kaçak gibi duruyor. Baksana uzak yoldan gelmiş, atı çok yorgun.
- Hangi kaçağı diyorsun? Bu, geniş Kazak topraklarında ünlü olan küyşi (küy – sözsüz dombıra ile çalışan sade müzik) Kurmangazı değil mi?!
- Oysa odur. Kaçak olması da mümkün. Töremurat kahramana gelmiştir.
- Hey, durdurun boş boş konuşmaları. Bizim Tazlar soyuna Küreken’in (Kurmangazı’ın kısaltılmış hali) gelişi sebepsiz değildir.
Yaşlı dayısını görmeye gelen yeğen hakkında ne çok konuştunuz! Gürültü yapmadan dağılın,- diyerek yaşlı adam toplanan insanları dağıttı. Doğru. Gelen kişi Kurmangazı küyşi idi. Nazar değmiş gibi başının üstüne kara bulutlar toplandığında “erkeği varsa millet de var” diyerek, “yaşı dayımın kemikleri yadırgamaz” diye, hem ünü uzaklara ulaşan Töremurat kahramanının halini hatırını sormak için geldiği andı. Kahraman küyşiyi uzaktan tanıyordu. Dombıranın sihirli müziği içi rahatlattığında hep keşke yüce Kurmangazı’yı bir gün görebilsem dermiş. Küyşi kaderin yazısıyla kendisi çadırına gelip kafasını duvara yasladı. Kahraman küyşini kucakladı ve “Bu memleket – senin de memleketin. Küyşi üzülünce küy yazarmış diye duydum. Üzülme, küyşi! Döktür kara dombırandan halkım ve erkeklerim hakkında küyünü. Tör (değerli misafirlerin oturduğu sofranın üst köşesi) de senin! Şu milletin temiz kalbindeki içten dilekleri de senin!”-dedi. Yaralı gönlüne merhem bulmuş gibi Kurmangazı kendisini saran bir ilhamla Jem, Ustirt boyunda “Aday”, “Manata”, “Töremurat”, “Taslı astau (milli yemek beşparmağın konulduğu büyük ağaçtan yapılan tabak) – taş dere”, “Sakat geyik” gibi ünlü eserlerini yazdı. İnsanlar küyşinin sanatına hayran kalıp doyamazlar, güneş çıkar, güneş batar, akşam olur… O bölgenin insanları bir de hem akıllı hem güzel Danay kıza hayrandı. Bir düğüne Danay kızın da geleceğini duyan Kırmangazı Töremuratla beraber o düğüne gider. İnce kaşlı, beyaz yüzlü Danay’ın uzun ikiye örülmüş saçları yere kadar uzanıyordu. İnce belindeki kamzolun (işlemeli bayan yeleği) üstündeki inci boncukları güzel kızın kendisini beyaz boncuğa benzetiyordu. Töremurat’ın geldiğini duyan Danay kızın kalbi deli gibi atmaya başladı. Yanakları kızardı, yüzündeki sevinç ifadesini gizlemeye çalışıp otura kaldı. Töremurat ve Kurmangazı’ya kızın yanından yer bulundu. Şarkı söylenip, küyler çalınıp dastarhanın (sofra) başındaki eğlence canlandığında Töremurat Danay kıza gözlerinin ucuyla bir baktı. Baktı ve gözlerini alamadı. Bunun farkına varan kız, “Kahraman, gözünüz şaşı kalmasın”- fısıldar gülümseyerek. Bu sözler kahramanın namusuna dokunur. Yüzü asılır, sessiz kalır, Danay kıza dönüp,
- “Sol omuzuma kuşun en nazlısı kuğunun kendisi gelip yerleşti sanki” dedi.
Kız Danay:
- “O kuğunun uçma zamanı da geldi”- der. Bu da, sahibim var, adanmış yerim var demesi idi.
Töremurat:
- “O kuğu kendi isteği ile uçabilirmi?” dediğinde,
Kız Danay:
- “Eşini bulan kuğuya zincir engel olamaz”-dedi.
Töremurat:
- “O zaman kuğu kuşun hayaline ben de kendi hayalimi iyice bağladım” dediğinde,
Kız Danay:
- “Kuğular ayrılmıyor” dedi. Konuşma bitti. Düğün sona erdi. Töremurat kahraman Danay Kızı atına bindirdi ve evine doğru yol aldı. Halkın ağzında dolaşan Danay Kız gerçekten de anlatıldığı kadar güzeldi. Yoksa, Kurmangazı gibi küy ustası “Danay Kızın Gülüşü”, “Danay Kızın Yürüyüşü”, “Danay Kızın Yüzü”, “Danay Kızın çay dökmesi” gibi küyleri yazarmıydı?! Sihirli seslerle dolu güzel küyler insanların gönlünü sardı, çok kısa zamanda da dağıldı. Namusu yanan, gelinini (sevdiğini) başkasına vermek istemeyen, silahlı eliyle dağları deviren, fakat memleketin aksakallarını (ihtiyarlarını) dinleyip, Töremurat araya elçi koydı. Töremurat kahraman bizi korkutmasın, gelinimizi geri göndersin dediler. Cevap olarak, Töremurat buna “hayır” dedi. Çaresiz kalan aracı bir çözüm yolu buldu. Köyde yaptığı tüm bedduaları kabul olan esmer ihtiyar kadın vardı. İşi-gücü beddua idi. Bedduaya göre fiyatı da değişirdi. Bedduasını gizli değil, açık söylerdi. Esmer bedduacı kadın geldi ve,
- “Hey, Töremurat, ne deyim kahraman diyorlarsa kahramansın. Milletin kahramanısın. Beddua edeyim diyorum, ama teksin. Beddua etmeyim diyorum, ama yaramazsın. Bedduanın karşılığını aldım. Beddua etmeden Danay Kızı memleketine gönder. Yaptıklarını düzelt!”- dedi.
- Bedduadan korkup geri göndereceğim karım yok! Defol!-dedi Töremurat bedduacı kadına sert bakarak. Bedduacı kadın, “Hey, Töremurat! Yedinci günün güneş batışına kalmadan boynun kırılsın!”- diye bir bağırdı ve gitti…
Çok neşeli ve mutlu Töremurat Jem’in yanındaki Kamısköl’e acele diyordu. Orada Danay Kızı gelin edip, büyük bir düğün yapılacaktı. Kurmangazı’nın başında olduğu bir grup delikanlı düğün eşyaları ile haber vermek için önceden çıkmışlardı yola. Bedduacı kadının dediği yedinci günün de güneşi doğdu. Nasıl oldu da, ama Töremurat’ın köyüne Mangitau ovasından Konırat’ın üstünden geçen uzun yolda Hiva’nın yol soyguncuları aniden çıkıverdi. Düşmana karşılık veremedi. Son nefesine kadar dövüştü, fakat Töremurat kahraman can verdi, ay gibi güzel Danay Kız düşmana yem oldu. O gecenin bu haberi rüzgarla Kazaklara ulaştı. Peşinden koştular. Düşmanı yerle bir ettiler, Töremurat’ı “Kırım’ın Kırık Kahramanı” denilen Manaşı’nın annesi Küyken ananın mezarının yanına toprağa verdiler, Danay Kızı adandığı yere geri verdiler. Zavallı Danay Kızın kocası Kitarbay sürekli sırıtıyordu, Danay kız geldiğinde,
“Kendin gittin Danay Kız,
Kendin geldin Danay Kız,
Kalbim senden soğudu.
Soğumasına rağmen,
Danay Kızın gülüşünü,
Kasırga gelip bozmasın”- diye şarkı sözleriyle karşıladı. Yüzü gülen, ama içi kan ağlayan Danay Kız güzel bir çocuk doğurduktan sonra üzüntüden vefat etti. Töremurat gibi kahramanından ayrılan millet hasret çekti, üzüldü. Özellikle, Kurmangazı gerçek dostundan ayrıldığına inanamaz, pişmanlık duygusunun derinliğine bir batar, bir çıkar, ve “Danay Kızın Mücadelesi” adlı küy yazar. Kalbindeki acı “Bozkangır” küyüne dökülür. Kurmangazı’nın ağıtlar gibi müziği dinleyenlerin gözlerinden yaşlar yere damladı…
Ortam biraz sakinleşti, aradan yıllar geçti. Birgün Töremurat’ın mezarında işaret yok, bir tepecik olup bakımsız kaldı denilen sözler uzaktaki Aday Suyungara kahramanın kulaklarına ulaşır. Bu haberi duyduğunda rahat yatağında yatamayan Suyungara bir grup çiftçilerle Töremurat’ın yattığı yeri arayıp yola çıkar. Öğlen saatinde atlıların içindeki Suyungara’nın kalın kaşlarını acı (sıkıntı) bastı. Kalabalık mezarlığın için belirsiz bir tepecik göründüğünde Suyungara’nın yüzü kara bulutlar gibi karardı. Dua okunduktan sonra Suyungara’nın gözü güzel bir mezara düşer,
- “Bu kimin mezarı?”-diye sorar. Yanındakiler,
- “Filanca isimli zenginin mezarı”- derler bir sesle.
- “Ak kaymağa kılçığını batırıp yiyen pis zengin! Yaşadığında kimseye hayrı dokunmayan pis zenginin öldükten sonra da kimse aramaz. Kopartın taşları! Kırın mezarını! Töremurat sadece Taz’ın kahramanı değil, tüm halkını, topraklarını düşmanlardan koruyabilen namuslu adamdır! Halkın mirası. Töremurat gibi kahramanın başına mezar yapalım, ismini mezar taşına yazalım! Hey halkım, kafasızın değil akıllı erkeğin işini yapalım! Cevabımı yarın kendim Allah’ın karşısında vereceğim!”- diyerek bağırır, gözleri kan dolmuş sert bakışlarıyla Suyungara.
P.S. İki asra yakın zaman geçtikten sonra Jıloyda’ki “Tazlar” boyu, Töremurat kahramanın torunları Hacı Kapan Baljigitov ailesi dedelerin mezar taşını Mangıstau’daki Ustirt nehri yanından buldular. Töremurat kahramana saygılarını belirterek, başına mezarlık yapmışlar.