Әдебиеттi ешкiм мақтаныш үшiн жазбайды, ол мiнезден туады, ұлтының қажетiн өтейдi сөйтiп...
Ахмет Байтұрсынұлы
Басты бет
Арнайы жобалар
Аударма
MAİLİN  Beyimbet, "Bayram Günlerinde Olanlar"

25.11.2013 1577

MAİLİN  Beyimbet, "Bayram Günlerinde Olanlar"

Негізгі тіл: ''Bayram Günlerinde Olanlar''

Бастапқы авторы: MAİLİN Beyimbet

Аударма авторы: not specified

Дата: 25.11.2013

Bayram günlerinde olanlar

 

- Hayırlı  bayramlar! Ayt1 mübarek olsun!

-Amin! Ruhunuz  sevinciyle dolsun!

Yılda, on iki ayda bir kez hoş karşılanan ayt geliyor. Kimi onu gördü, kimi görmedi, ama ömrü ona kadar vefa etmiş olan herkes çok mutludur...

I

Vakit, öğle yemeğinden önceki vakittir. Hava sakin ve sıcak. Sayısı az olan hayvanlar ahırlara yakın bir gölgesinde tüten ateşin yanında yığıştılar. Büvelekler, sivrisinekler, böcekler bir bulut şeklinde öyle bir fırdolayı dönüyorlar, vızıldıyorlar ki, kurtuluş yok onlardan.

            Aul hay huyu içindedir. Herkes kendini oradan oraya atıyor, yığışıyor, koşuşuyor. Herkes giyinip kuşanmış. Yüzleri, belirsiz bir sevincin beklentisiyle parlıyorlar. Kazanların üstünde jer-oşaklarında2 yani uzunca toprak ocaklarında döne döne buhar çıkıyor. Kazanların içindekiler cumbulduyor, yağlı et pişiyor. Tirit gibi ihtiyar dedeler, nineler ikişer ikişer gölgede oturuyorlar.

-          Yarabbim! Nihayet bu güne kadar da geldik!..

            Aulun ortasındaki çamur harçlı evin yanında aylak millet toplandı. Burada da birkaç ihtiyar nine ve dede ayak altında dolaşıyor.

            Kimisi bıçağı biliyor. Bir yiğit kırmızı semiz bir boğayı dizginde tutuyor.

Biri yandan yaklaşıp şunu söyledi:

- Yüce Rabbi kurbanınızı kabul etsin!

            - Amin! – yaşlılar ses verdiler. - Öyle olsun!

            - Niye öyle geciktiniz ki?

            - İşte az önce hayvanı bulduk… Artık o zamanlar geçti, bugün bu iş kolay değil…

            Bir kenarda köşede Jumagazı ile Zaykul konuşuyorlar.

            - Git, kurban sunmasına katıl. Benim ihtiyacım yok...

            - Ne diyorsun sen,oybay3?! Kendin git... Ben darılmam...

            - Git, ihtiyar kadın, korkma. Jumeken izin verdi ya...

            - Hayır, hayır, sen git! Allah kurbanını kabul eder, merhamet eder…

            - Bırak... Israr etme.

            - Neden?

            - Bilmiyorum da ben hayvanın nasıl kesileceğini… Bir duayı da bilmiyorum.

 

İlk sıradaki beyaz otaudan endam ile sallayarak güzel bir kız çıktı. Başında, desenli ve kenarları püsküllü mavi jaulık[1] vardı.

Üstündeki mavi pelüş kaftan tamamen türlü süs, renkli kolyelerle serpiliydi.Kız göçebe çadırın yanında biraz durup,etraflarına baktı ve ses verdi:

            -Erkejan,canım!

            On altı yaşındaki sevimli ve nazik bir kız çıktı.Başından ayaklarına kadar güzelce giyinen o gülümsedi:

            -Su için gidelim mı?Bak,sevimli Aydarlım da sürükeniyor,bizimle gidicek.

            İki dost yaklaştı ve onlardan birisi oynakla çimdikledi kızı arkasından.

            -Oybay,beni rahat bırak,utanıyorum!

            -Bu kadar zarif nereye gidiyorsun,ha?

            -Misafirliğe. Bayramı kutlamaya.

            -Baksana,eşi yokken kutlamaya gidiyormuş...-Alay etti ikincisi.

            Çamur harçlı evin gölgesinde terleyip, Moldagalı keçinin deriyi soymaya çalışıyordu.Uali yanına geldi.

            -Ayt mübarek olsun!

            - Yüce Rabbimize şükürler olsun!

            - Keçini sattın mı?

            - Hayır.

            - Ozaman bana satsana. Keseceğim.Ölen ninemi anmak  istiyorum.

            - Önce parasını ver.

            - Sonbaharda alırsın.

            - Olmaz böyle.

            Uali gitti, Moldagalı ise öfkeye kapılıp mırıldandı:

-          Kendisi açlıktan ölüyor...Birde kurban kesecekmiş...Yalancı!Bedava et yiyip,beni aldatmaya çalışıyor!

II

 

Rüzgârda sapa bir yerde bataklığın yanında üç izbe duruyor. Etrafta ne insan ne hayvan ve ne de toprak ocağında duran kazan var. Sivrisinekler bile buraya gelmiyorlar. Kenarındaki izbenin gölgesinde bükülmüş, üstü başı dökülen, kirli, on iki yaşlarındaki bir kız ile orta yaşında olan bir kadın oturuyorlar. Yüzleri sararmış, bitkin, gözleri şişmiş. Aşırı gayret ile içlerini çekiyorlar: “U-uf-f… Herkesin tarafından sevileceği Ayt bayramı onlara işkence gibi geliyordu. Tek dedikleri:

         -Zavallıyız biz,zavallıyız...Talihsizis...

         Aul tarafından üstünde yırtık pırtık elbiseler ile sürüklenip bir adam geliyordu.Onun boynunda bir çuval vardı.

         -Bake nasıl oldu?

         -Hiç sorma ya!Büyük bir felaket oldu!Felaket...

         -Ne oldu?Öldü mu?

         -Öldü.

         Adam düşüp ağlamaya başladı.

         -Doğru diyorlar: eğer Rabbi cezalandırmak isterse, zengini bile paralar kurtarmaz,açlıktan ölür.Zeyneb  nasıl?

         -Daha önce kirpikleri kımıldanıyordu.Şimdi ise bilmiyorum.          

         -Demek, o da vefat etti.

         Adam boynundan çuvalı çıkartıp yere attı.Onun içinde bir şey varmış gibi görünüyordu.

         -Birşey buldun mu?

         -İyi birşey bulmadım.

         Tamamen çıplak, zayıf,altı ya yedi yaşında olan iki çocuk izbeden çıktılar.Kanla bulaştırılan derini görünce kavga etmeye başladılar.

         -Yeter artık,canavarlar!Alın,kulak var burda,yürekler...

         -Bu kadarmı?-Sordu eşi.

         -Vermeseler,ne yapiyim ben?Baksana,keçinin kulakları,yüreği... Çöpte buldum bunları, köpeklerden zorla kurtardım.İnsanların merhameti yokmuş. Ulbalı baybişeye yalvardım o kadar: «kurban hayvanın kanından verin lütfen». O ise mırıldanmaya başlamış. Yeter,diyor,tüm sene sizi besliyorum! Ama ne zaman bize birşey verdi ki?..

         -Ne salaksın sen! Sefil! Gidip bağırsakları yıkamaya yardım etseydin! Hiç olmazsa,hayvan içiriği olurdu! Yine lanetli hastalık bırakmadı.Yarabbim!..

 

III

 

         Her taraftan aula insanlar geliyor. Tek başına geliyorlar, grupla gelenler de var. Yürüyerek ve kağnıyla. Aulun ortasındaki beyaz çadırın yanında kalabalık olmuş. Atlar,arabalar,tamamen gençlik...Gençler sürü sepet evden eve hediyeleri toplamaya yürüyor. Gürültüya dolmuş aul.

         - Bayram mübarek olsun!

         - İyilik evinizden geçmesin!

          Bir ocağın yanında yaklaşık beş kişi toplandı. Hüzünle başlarını sallayarak birşey konuşuyorlar.

         -Ah..Çok yazık...Böyle bir adam gitmiş...

         -Bu kötü haber çok hızlı yayıldı,beyaz çadırın yanında duran insanlara kadar gelmiş.

         -Baken öldü...Eş ile birlikte...

         -Ne zaman?

         -Bugün.          

         -Ah,ne yazık!..

         -Kurtuldular ama,son zaman azap içinde yaşadılar.

         -Çok yazık!Ayt bayramda Rabbimiz onları aldığına göre,günahsızlardı.

         -Hayat bu işte,yiğitler.

-Düşünceli konuştu aksakal.-Bir kaç sene önce olan olayı  hatırladım...Ayt sırasında kurban olduğu bir ovada yarışlar yapıldı. Çok kişi toplandı, Baken herkezi kımızla doydurdu... Şimdi ise eşi ile açlıktan öldü...Yiğitler, onları tanıyan hepsi, yemeklerden yiyin,ölenleri hayırla anın.Ve yemekten sonra Rabbimizin kullarının ruhlarını yatıştırmak için dua edin.

 

***

         Etten yiyip, kımızdan içip cümbür cemaat aulun arkasındaki bez dalgalanan tepeye gittiler. Burada yarışlar olacaktı. Aksakalın ölü anma istediğini kimsenin aklına gelmedi bile...

Bayga at yarışı, güreş, eğlence... Açlıktan ölen Baken ile Zeynebin hakkında biri konuşsa bile, sadece “iyi niyetli olduklarından ve bu yüzden Yüce Rabbi’nin onları yani fakirleri bu kutsal bayram gününde almasını lütfetmekten bahsederdi”.               


                                                                                                      1922

  

1Müslümanların oruçtan sonra olan din bayramı.

2Kırgızistanda topraktan yapılan uzunca ocaklar.

3Kırgızistanda Bir şaşırma efekti.


[1] Jaullik -

Көп оқылғандар