Әдебиеттi ешкiм мақтаныш үшiн жазбайды, ол мiнезден туады, ұлтының қажетiн өтейдi сөйтiп...
Ахмет Байтұрсынұлы

26.11.2013 1523

AUEZOV  Muhtar, "Evlenme"

Негізгі тіл: ''Evlenme''

Бастапқы авторы: AUEZOV Muhtar

Аударма авторы: not specified

Дата: 26.11.2013

Evlenme

 

      Sıcak temmuz günüydü. Öğlen vakti, hava açık, gökyüzü bulutsuzdu. Güneş yükseklerdeydi tam tepeye dikilmişti. Işınları o kadar parlaktı ki, insanın gözlerini kamaştırıyordu. Gölgede bile sıcaklıktan nefes almak zor oluyordu. İnsanlar kuvvetten düşmüştü. Güçten düşmüş halsiz bedenlerini serinleştirmek için en hafif bir esinti olabilecek yer arıyordular.

 

Tek bir çare yurtalardır (bir çeşit göçebe çadırı). Büyük beyaz çadırlar. Geniş kapıları açık, hafif rüzgar esiyor. Bir tek çadırlarda nefes almak mümkündür.  Aul[1], birkaç gün önce yaylalara göç ederek ırmağın yanına yerleşmişti. Irmaktan mavi dağlara kadar bozkır uzanıyordu.

Irmağın kuzey sahilinde uzun sarı vadi ve çok sayıda tepeler, dolambaçlı dağlar var. Bu doğal güzelliklerinin hepsi bu altın bozkırındır.

Baybosın Hocanın köyü engin, diğerlerinden uzak bir yerde yerleşmiş. En güzel yeri seçmiş. Bir tarafında ırmak, diğer tarafında ise yüksek ve yeşil otlar. Çevresinde geniş otlaklar, bu otlaklarda ise  zenginlerin sayısız efsanevi atları var.

Bu topraklara on tane çadır yerleşmiş, birbirini sıkıştırmıyorlar. Dört beyaz büyük çadır ayrı duruyor. Bunlardan biri zenginin, ikisi oğullarının, dördüncü çadır ise süslenmiş  özel kumaştan yapılmıştır. Bu çadır zenginin nişanlı kızının yaşadığı çadırdı. Yakında düğün olacak.

Diğer çadırlar küçüktüler.  Renkleri, zenginin çadırı gibi beyaz değil siyahdır, ama delikliydi. Bu çadırlarda çalışanlar, bayın işçileri, hayvan yetiştiriciler yaşıyorlar.

Çadırların iki yüz adım ilerisinde atları bağlamak için yere direkler çakılmış. Ama şimdi orada yalnız taylar var. Atlar ise ırmaktalar, suda serinlemeye çalışıyorlar. Bu yakıcı gün hayvanları bile güçten düşürüyor. Hatta hayvanlara insanlardan daha çok zor. Çünkü durmadan vızıldayan atsinekleri onları ısırıyorlar. İşte bu yüzden atlar karınlarına kadar suya girmişler, zaman zaman kendilerini bu yapışkan haşerelerden korumak için  kuyruklarıyla yanlarına vuruyordular.

İnekler ise en zor durumdaydılar. Onlara hem soğuk, hem sıcak zor geliyor. Sinekler ise amansız düşmanlarıdır. İnekler çılğına dönmüştüler. Sineklerin vızıltılarını duyduklarında kuyruklarını kaldırıp köylere doğru hızlı gidiyordular.

Baybosın Hocanın köyü bugün özellikle neşelidir. Dün akşama doğru damat ve ailesi geldiler. İnsanlar neşeden sıcağı bile unutmuşlar. Keyifleri yerinde. Özellikle kızların. Hepsi damada bakıyor, selamlaşıyordu. Ses, gürültü her tarafı bürümüş, komşu köylerden bile damada selam vermek için insanlar geliyorlar.

Damat bey beyaz çadırda yerleşmişti. Hazırlanıp süslenmiş gelin de damadın yaşadığı çadırın yanındakindeydi. Genç kızlar sık sık içeri girer bir şeyler söyleyip gülüyordular.

Beyin arkadaşları geldiklerinden damadın yanından ayrılmıyorlar. Bayağı kımız içmişler,o da beyinlerine vurmuş,yüksek sesle fıkralar anlatıyorlar, gülüşüyorlar, bazen tartışıyorlar, bir şeyler ıspatlıyorlar birbirilerine. Gürültü, oyunlar, şakalar! Ama bu gürültüye rağmen ara sıra bozkırın ünlü şarkıcısının Matay’ın sesi duyuluyor. Matay’ın şarkılarında hep derin anlam saklanıyor.

Yaşlılar beyin odasına girmeyi edebe uygun görmedikleri için ayrı oturmuşlar, ırmağın sahilinde ve sakin sohbet ediyorlar. Şerefli misafirler oldukları hemen belli oluyor. Beye olan saygılarından gelmişler düğüne. Damat Kasım, önemli bir insan. Geçenlerde Yürütme Komitesinin Başkanı seçilmişti.

                                  

Kasım tanınmış köylü bir ailede doğdu. Ama Kasım ne bahadır, ne ustadır, ne de özel üstünlüğü yoktur. Babasının hatırına oğlunu Yürütme Komitesinin Başkanı olarak seçtiler. Boşuna söylemiyorlar ki, ‘Ağzı eğri olsa da, önemlisi zenginin oğlu söylesin’ diye.

Kasımla beraber Ospan da gelmiş. Ospan Kasım’a başkan seçilmesinde yardımcı olmuştu. Bilinen birisidir. Kasım’dan önce başkalarına da başkan olmalarında yardım etmiş. Kendisinin fazla okuma yazması yoktur. Ama buna rağmen Kasım Ospan hakkında “Bizim Ospan, gerçek bilgiçtir” diyor. Ospan saygılıdır. Bugün o Kasım’ın  onur konuğudur.

Gerçi Ospan bozkır hayatına alışık değil ama Kazaklara olan sevgisinden dolayı Kasım’ın teklifini kabul etmiş ve düğüne gelmiş. Baybosın’ın kızı Kasım’ın ikinci eşi olacaktır.

Kasım’ın yaşı aşağı yukarı kırkta. Çopur yüzlü. Güçlü ve geniş omuzlu. Omuzlarında büyük kafas, küçük burnu ve seyrek sakalı var. Baybosın’ın kızı nişanlısıdır. İlk bakışta çekici değil, ama çok anlayışlı birisidir. Kasım Ospan’ın söylediği her şeyi emir gibi kabul ediyor. Belki de bunun için Ospan Kasım’dan memnundur.

Kahvaltıdan sonra Ospan avluya çıkıp dolaşmak istedi. Ama havanın sıcaklığı kısa zamanda onu kuvvetten düşürdü. Çadıra hemen dönmek iyi olmazdı. Ospan da köy yaşamıyla ilgileniyormuş gibi onunla gelen adamlarla birlikte çadırdan çadıra yürüyordu. Karşısına çıkan her şeye, gölgede dinlenen koyunları ve inekleri sanki ilk kez görüyor gibi hayretle bakıyordu. Direğe bağlanmış atı görüp  kafasını sallayarak “Bu zavallı ata çok sıcak. Ne kadar acımasız millet bu Kazaklar!” diye düşündü.

İhtiyar bir kadına yaklaştılar. Kadın yemek pişiriyordu. Ospan hayran kaldı.

-      Nine, sen ne yapıyorsun! Sanki üretim yapıyor!

Ospan’a eşlik edenler başlarını hak veriyorlar anlamında sallıyorlar, ama gizlice gülüyordular. Kazaklarda böyle kadınlar çoktur. Ospan’ın hafızasında kalmamış galiba, annesine mutfakta ve Ospan’ı büyütmekte yardım eden kadını unutmuş.

Biraz dolaşıp geri döndüler. Kasım Ospan’ı bekliyordu. Sır söylemek için bir yana çekti Ospan’ı. Ospan yine bu serin çadırdan çıkmak zorunda kaldı.

Köyden nerdeyse elli metre uzaklaştılar. Yemyeşil bir yere oturdular. Kasım kasketini kaşlarına kadar çekti ve gözlerini yere indirip konuşmaya başladı:

- Pek hoş olmayan bir konuşma duydum. Biliyorsunuz, Baybosın Hocanın kızıyla nişanlandım. Annebabasının rızasını aldık, başlık için az hayvan vermedik. Ama şimdi, annebabası ne düşünüyordur bilmiyorum ama kız diyormuş ki, “Biz özgür bir zamanede yaşıyoruz, onunla evlenmek istemiyorum, hem o zaten evli, üstelik yaşı da benden çok büyük”. Sonra da teyzesine demiş ki mahkemeye şikayet yazıp gönderecekmiş. Dün de, bugün de çağırdım, gelmiyorum diyor. Annebabası hayır duasını verdiler, biz nişanlandık. Üstelik size zahmet verdik buralara kadar getirdik. Şimdi bütün umudum sizde. Siz koşana da, yetişene de dayanaksınız. Duyduğuma göre, beni size şikayet edecek. Mümkünse ikna edin. Sizin sözünüzü dinleyecek.

Ospan sustu, hemen bir şey söylemedi, bir süre derin derin düşündükten sonra dedi:

-      Tamam, konuşurum. Özgürlük iyi de, ama kızın edep gereklerine

uyması lazım. Kazakların geleneklerine, kurallarına riayet etmelidir.

-       Doğru! dedi memnun damat tasdik ederek. Senin kurallarına göre de gelin nişanlısına yüzünü çevirmemelidir. Böyle olmaması lazım.

Ospan bu işi ertelemek istemedi, hemen gelinin yanına gitti. Hatta

ilginçti onun için. Çünkü gelini daha önce hiç görmedi. Beyin çadırından çıktı ve doğru süslenmiş çadıra yönlendi. Yaklaştığında cebinden tarak çıkarıp saçlarını düzeltti. İçeri girdi. Gelin yatağın yanında dikiş makinesinde bir şeyler dikiyordu.  Çadırda gelinden başka hiç kımse yoktu. Ospan kızın çok güzel olduğunu, ilk bakışta farketti. Siyah parlak saçları nakış işlenmiş takkeyle süslenmişti, yüzü bembeyaz.Yanakları kırmızı, burnu biçimli küçüktü. Mevzun biraz dolu endamlıydı. Üzerinde dökümlü beyaz pelüş elbise vardı. Jamila’ya elbisesi çok yakışıyordu. Ospan kızın güzelliğine hayran kaldı. Hatta hoş bir şeyler söylemek istedi. Selam verip oturdu. Jamila selama cevap verdi.

      Ordan burdan, fıkralar anlatarak sonunda asıl konuya geldi Ospan. Kız başını kaldırıverdi. Ospan’a baktı. Ospan için de kolay değildi. Kırık dökük, pek anlaşılmayan bir şekilde diyeceklerinin tümünü söyledi.

-       Annebabalar artık nişanlamışlar sizi. Nişanlın başkandır, saygı gösterilen biridir. Onun teklifini redderek hata yapmıyor musunuz? Düşünün iyice, belki fikrinizi değiştirirsiniz, diye acınarak gülümseyip lafını bitirdi.

Bu sözler Jamila’yı bozmadı, Ospan’ın gözlerinin içine bakıp alaylı alaylı cevap verdi.

-       Söylediklerinizin sizin düşünceleriniz olduğuna inanmıyorum. Arkadaşınızı kırmak istemediğiniz için böyle söylüyorsunuz, ne de olsa sizi buralara o getirdi, değil mi?

Ospan bir anlık ne söyleyeceğini şaşırdı. Gülümsedi. Sonra ağzında  bir şeyler gevelemeye başladı:

-     Belki de siz haklısınız, ama bu düşünceleri dile getiren ben oldum. Ve düşünüyorum ki, cevap vermeniz lazım.

-     Sizin yerinize benimle konuşmak için  başka biri gelseydi hiç şaşırmazdım. Ama siz!? Siz tahsilli, bilinen tanınan bir insansınız. Sizi bizim koruyucumuz olarak görüyoruz. Sizin de kadınların özgür olmasını istediğinizi düşünüyorduk. Ama şimdi, şu an karşımda böyle bir işin aracılığını yapıyorsunuz! Yakışıyor mu hiç size?

-     Beni üzüyorsunuz, dedi Ospan. Ben aracı değilim.

-     Bunu duyduğuma sevindim. Kızın gözleri gülüyordu. Sizin adaletli insan olmanızı istiyorum. Durumunuza, görünüşünüze, yaşınıza böyle özellikler yakışıyor.

-     Ospan itiraz etmedi. Hatasını kabul etti. Başını öne eğdi. Kızın son sözleri kalbine dokundu ve içine bir umut doğurdu. Kız hem aklıyla, hem güzelliğiyle Ospan’a çok yakışıyordu. Ospan bunları düşünürken Jamila onun güzel Rus giysisini dikkatle gözden geçirdi. Hoş yüzü olduğunu fark etti.

       Onun da kalbinde karşılıklı duygular uyandı. Damadı hatırlamıyordular artık. Zavallı Kasım sabırsızlıkla Ospan’ı bekliyordu. Ama hain elçi güzeli nasıl elde edebileceğini düşünüyordu.

      Artık sanki yıllar arkadaşı gibi konuşuyordular.

      Ospan gittikçe Jamila’dan daha çok hoşlanıyordu. Kararı kesindi. Şakalarla, güzel konuşmalarla bu güzel kızın gönlünü fethetmeye çalışıyordu.  Sonunda kalbine sakladıklarını açıkca söyledi. Kız şaşırmadı, görülüyor ki, böyle itiraflara alışmış.

            Kız memnun memnun aşığa bakıp:

-     Arzunuz yerine gelecek, ama önce beni dinleyin...

            Ospan kıza sözünü bitirmesine meydan vermedi. Ayağa fırladı, kızı kendine çekip öptü.  Jamila biraz utandı. Gözlerini yere indirdi ve dedi: “Birileri içeri girebilir”. Sevinçten kanatlanıp coşan Ospan baş başa kalmak için arıyordu. Kız gülümsedi.

-    Ne kadar da hızlısınız. Daha sevip sevmediğinizden emin değilsiniz, ama baş başa kalmak istiyorsunuz. Ama acele etmeyin. Önce benim arzumu dinleyin.

-    Söyle söyle, çabuk söyle! – Ospan acele ettiriyordu.

-    Bakın, bizim bu yakınlığımızın kısa sürmesini istemiyorum. Eğer gerçekten seviyorsanız tüm hayatımızı beraber yaşayalım. Şimdi ne söyleyeceksiniz? 

Ospan fazla düşünmeden:

- Ne kadar güzel sözler bunlar, Jamila! Bu benim en aziz emelim. Sen benimsiz, ben de seninim.

Böylece bu iki aşık düğünle ilgili konuşmaya başladılar.

      Konuşmaları uzun sürdü. Sonuçta böyle bir karar verdiler: Ospan köydeki işlerini bitirip şehre gittiğinde Jamila’yı da kendisiyle götürecek. Bu süre içinde Jamila söylediklerinden şaşmamalı, vazgeçmemli ve Kasım’la evlenmeye asla razılık vermemeli. Kararlaşıp, yıllardır görüşemeyen arkadaş gibi kucaklaştılar. Aşıklar için ayrılmak çok zor, ama şimdilik Jamila başkasının nişanlısıdır, Ospan’ın gitmesi lazım.

      Tabi ki Kasım’a, Ospan gerçekleri anlatmadı. Kıza şikayet etti. “Ben kızı ikna etmeye çalıştım, ama olmadı. Sanırım hiç kimse onu ikna edemez”. Kasım ne inandı, ne de inanmadı ama Ospan’a belli etmedi.

      Akşama kadar Jamila’nın Kasım’la evlenmek istemediğini herkes öğrenmişti. Büyük utanç! Kızın annebabası millete karşı rezil olmuştular. Ama hiçbir şey yapamazdılar. Kızlarını zorla evlendirecek değildiler. Düğünü iptal ettiler. Kızlar, erkekler gamlandı ve gürültüleri kesildiler. Dünden hazırlanıyorlar ve birdenbire herşeyi iptal ettiler. Yakın uzak akrabalar, arkadaşları gelini razı etmeye çalıştılar, ama gelin kararlıydı. Beye “Kızımız nazlanıyor, kapriz yapıyor, üzülmeyin, biraz zaman verin. On beş gün sonra gelin biz herşeyi halledeceğiz” dediler. Geceyarısı beyin odasındakiler dağılmaya başladılar. Kasım da gitti.

Beş gün geçti. Sıcak hava yüzünden yorulan Baybosın’ın köyü uyuyordu. Dört  tekerlekli bir araba geldi. Bu Ospandı. Jamila’yı götürmek için gelmişti.

Ospan’ın ne işe girdiğini hiç kimse akıl etmezdi. Çok kurnazca davrandı. Baybosın’ın köyünü Kasım ile beraber terketti ve bu beş günü üzgün beyle beraber geçirdi. Kim bir şeylerden kuşkulanabilirdi ki?

Atlar köyün yanındaki küçük bir tepenin yanında bekliyordu. Jamila buraya gelmeliydi. Ospan sabırsızlıkla karanlığa bakıyordu, hemen gelseydi de Jamila! Zaman çok yavaş geçiyordu. Dakikalar saat kadar uzun sürüyordu.  Her taraf sakindi. Ospan ve yoldaşı seslere kulak veriyorlar, ama gelen yoktu.

Yaklaşık bir saat geçti. Aniden bir sesler duydular. İki insan konuşarak onlara doğru yürüyordu.  Beyaz elbise göründü. Jamila! Ospan karşılamak için öne çıktı. Kızın kafasında siyah örtü vardı, tanımasınlar diye.  Jamila onunla geçen kadına alçak sesle bir şeyler dedi ve vedalaştılar. Atlar yola koyuldu.

Şehir köyden yüz verst[2] uzaklığında. İnsanlar uyanıp ne olup bittiğini anlayana kadar kaçaklar artık evlerinde olacaklar. Atlar çok hızlı gidiyor.

Sabah oldu. Köyde herkes Jamila’yı arıyordu. Yalnız öğle zamanında kaçtığını anladılar. Ama kiminle? Akşama doğru kaçma haberini Kasım da öğrendi.

Ertesi gün artık herkes öğrendi: kaçma Ospan’ın planıydı.

 

 

 

1923



[1] Aul - Orta Asya ve Kafkasya’da,  köy

[2] Verst – 1,07 kilometrelik Rus uzunluk ölçüsü

Көп оқылғандар