Әдебиеттi ешкiм мақтаныш үшiн жазбайды, ол мiнезден туады, ұлтының қажетiн өтейдi сөйтiп...
Ахмет Байтұрсынұлы
Басты бет
Арнайы жобалар
Аударма
MAİLİN  Beyimbet, "Kolhoz Avlusunda"

25.11.2013 1332

MAİLİN  Beyimbet, "Kolhoz Avlusunda"

Негізгі тіл: ''Kolhoz Avlusunda''

Бастапқы авторы: MAİLİN Beyimbet

Аударма авторы: not specified

Дата: 25.11.2013

Kolhoz Avlusunda

 

“Yeni hayat” kooperatifin oluşunca aulun günlük hayatına değişiklik gelmedi. Kendisine yetkili kişi diyen biri ilden gelip aul sakinlerini bir araya topladı. Kalabalığın karşısında bir konuşma yapıp “Kolhoz’a katılmak isteyen var mı? Gelin isimlerinizi yazdırın! İnsanları organize etmek için gönderildim!” diye söyledi.

Toplantıya tüm aul sakinleri, ev hanımları dahil geldi. Zira önemli bir iş konuşulacaktı. Herkesin akıllarında tek bir soru vardı: Bize ne olacak? Oysa, kimse yetkili kişinin sözüne karşı çıkmayı cesaret edemediği için kolhoz’a katılımı oy birliği ile desteklendi. Kalkay, kooperatif başkanı konumuna, Kudebek ise kooperatif sekreteri konumuna seçildi.

Yetkili  kişi, toplantı protokolü ile yeni katılımcılar listesini çantasına sokuşturup gitti.

Olayların olduğu ay, Kasım ayı idi. Derken az sonra kışa et hazırlanması başladı. Her evde kazanlar kaynıyor, içinde et pişiriyordu. Millet, doya doya yemek, eğlenmek, misafire gitmek moduna geçip yaşıyordu. Kimi nişan yaptı. Kimi kızlarını evlendirdi. Hayat, ezeli mecrasını takip edip gidiyordu.

Oysa,  bir gün saygıdeğer Kadırbergen bildirdi:

-          Yine biri geldi. İl’den geldiğini, Yetkili olduğunu söylüyor. Kalkay’ı sordu. Bana kolhoz başkanı getirin diye istedi. Oysa, Kalkay Danas Auluna verilen bir ziyafete gtimiş.

Aksakalın dile getirdiği bu endişe aulun sakinlerine geçti.

-          İl’den geldiğini ve Yetkili olduğunu diyorsa kolay kolay gitmez diyarımızdan. Hain gibi Kalkay üzerinde upuzun bir şikayetnameyi yazacak.

Oysa, dile getirilmiş olan bu kara düşünceler gerçekleşmedi. Yetkili kişi, sağa sola gülümseyerek işlerin cari durumunu, kolhoz’un işleri, kolhoz yöneticilerinin görevleri hakkında insanlarla konuştu.

-          Tamam, efendim – diye yüksek misafiri yollarken Kadırbergen nazikçe cevap verdi. – Nasihat sözlerini tıpatıp kolhoz başkanı ile sekreterimize ileteceğiz. Zira şimdi bir iş nedeniyle aulları gezip dolaşıyorlar.

Yetkili kişinin gelmesi Kalakay’ı düşündürdü. Zira akıllı, zekası çevik bir yiğit idi. Bir eksik tarafı vardı: Okuma yazmayı bilmiyordu. Kırk yaşından onu bir bay için rençper olarak çalıştı. Son iki-üç yılda kendini insan hissetti. Kötülükten iyiliği ayırmaya başladı. Üstelik, eğlenmeye gittiği aulda bir kolhoz oluşturulmuş ve Kalkay’ın eski arkadaşı kolhozun başına atandı. Adetlerin yazdığı gibi dostunu misafire çağırdı. Kolhozunu anlattı gösterdi. Söylenecek bir söz kalmadı: Sağlam bir yer idi!

-          İşte, böyle yaşıyoruz. Ya sizde nasıl? – diye ziyaretin sonunda kolhoz başkanı Kalkay’a sordu.

Kalkay ise cevap vermedi. Zira anlatacak pek bir şey yoktu. 

Ziyaretten döner dönmez Kalkay, milleti toplantıya çağırdı. Karaçok’ta otuz beş aile yaşardı. Üç aile haricinde diğer kalanları – sakinlerin en küçük yaştakilerden yaşlılara kadar – kolhoz üyeleri idi. Doğrusunu söylemek gerekirse kolhoza yazdırılmadılar. Yetkilinin istediği gibi toplantıya gelip evet anlamına geldiği ellerini kaldırdılar. Kalkay’ın hatırladığı gibi el kaldıranlarının bazıları o gün kayıt etti. Fakat, listeyi yanına alıp Kalkay’a bir şey bırakmadı. O toplantıda kolhoz yönetim kurulunun başkanı konumuna atandığını bilirdi. Başka hiçbir şeyi bilmiyordu. Bir şey daha vardı: Kolhoz’a “Yeni hayat” başlığı atıldığını biliyordu. Kudebek’in sekreter olduğunu en iyi bilirdi. İşte bu kadar idi. Anlatabilecek başka hiçbir şey yoktu.

Ev tıklım tıklım doluydu. İki yiğit Jake ve Sartay onurlu misafirlerin oturacağı yere sere serpe uzandılar. Kimden çekinecek, neyden utanacaklar! Evde yabancı yok, yetkili kişi de yoktu. Toplantıyı yakın tanıdıkları yapıyorlardı.

- Hadi bakalım! İşleriniz nasıl gidiyor! – diye Jake başladı. Konuşmaya başlar başlamaz evdeki gürültü ve konuşmalar sönüp bitti.

- İşleri konuşmadan önce size bir şey sormak istiyorum – diye Ercan söyledi. Dizüstü çökerek devam etti. – Toplantı neden hep benim evimde yapılıyor? Başka yer mi yok?

- Ev konusunu Ercan açma istersen. Önce kolhozun ne söyleyeceğini öğrenelim – diye kara kara gülümseyerek Jusup dedi. – Belli ki bize önemli bir husus söyleyecekler. Kendi evinden bahsedebildiğin zamanlar tarih olmuştur artık. Kolhozun ihtiyaç duyulacaksa evini de karını da vereceksin!

İnsanlar kuşkulandılar. Yan yatan Jake kalkıp sordu:

- Neyi kastediyorsun sen?

- Kulağın duyduğunu kastediyorum! Kolhoza katılanlar şimdi acıdan gözyaşlarını dökerler.

Şaşkın insanlar bakıştılar: “Ne demek oluyor?”. Yüzü kapkara olmuş ve ocağın yanında oturan yaşlı bir kadın endişeyle dolu bir ses tonuyla fısıldamaya başladı: “Astapıralla!” (“Allah korusun!”).

-          Sakin olun! Jusup’u kışkırtanları hepimiz çok iyi biliriz – diye kolhoz başkanı söyledi. – Oysa, bizi yolumuzdan sapmaya çalışırken boş boşuna gayret ediyor. Madem, kolhoz oluşturmak kararı aldıysak sonuna kadar gideceğiz! Değil mi?

-          Öyle bir karar sen vermiş olabilirsin. Tabiki, başkan sensin! – diye Jusup devam ediyordu. – Oysa, senin dışında kolhoza kim girmek istiyor ki!

-          Jusup, milletin aklı karıştırma! Onlar kendileri cevap versinler. Söyleyin bakalım, kolhozun oluşması uğruna oy vermedik mi? – diye başkan sordu.

-          Evet, öyle bir şey söz konusuydu. Ellerimizi kaldırdık.

Bunu diyen sesler seyrek ve az idi. İki üç kişi istemeyerek konuşuyordu.

Oysa, zamanla toplanmış insanlar, daha hareketli, ateşli oldu. Sesler çıktı, konuşmalar başladı. Bazıları, kolhoz oluşturulmuş aulları ziyaret etti. Bazıları, bir takım şeyler gördü. Oysa, kimse kolhoz hakkında olumsuz bir şey söyleyemiyordu. Dolayısıyla, Jusup’un sözüne kimse kulak asmak istemiyordu. O zaman Kalkay, kolhozun olup olmamasına dair tekrar bir soru dile getirdi.

-          Olsun! – diye Jake kararlı bir sesiyle söyledi.

-          Olmazsa olur mu? – diye Arıstan sözünü tuttu. – Fakir bir köylü kolhozdan başka nereye atabilir kendini?

-          Hadi yürü! Hemen de zengin olacaksın! – diye köşeden Jusup bağırdı.

Kalkay, toplantıya insanları çağırırken nelerden bahsedeceğini, nasıl bir çalışma planı belirleyeceğini net bir şekilde bilmiyordu. Şimdi ise tüm hususlar, tüm sorunlar yerlerine sanki kendi kendine oturdu. Jusup’un çağrı bağrışlarını dinlerken yüzünün rengi soluyordu, kızarıyordu. Sonunda dayanamadı.

-          Jusup, kes sesini! Yoksa toplantıdan dışarı edeceğim seni! – diye bağırdı.

O anda Jusup üzerine atladı:

-          Yavaş ol, kardeşim!

-          Neden yavaş olayım ki! Aramızda bir de bayı dalkavukları eksikti! Ya sessiz otur yada çık git!

-          Sana kim öyle bir hak verdi!

-          Bizim yönetim kurulu olduğumuzu anlamıyor musun? Sana protokol yapabiliriz! Hatta seni mahkemeye verebiliriz! Anlıyor musun? – diye sekreter Kudebek öfkeden kesilen nefesi ile bağırdı. Yasalları pek iyi bilmezdi. Oysa, elinde bir miktar güç bulunduğunun farkında idi.

Millet heyecanlandı. Jusup’un günahlarını hatırladı. Babasına karşı bile bir takım söz söylendi. Adaletli bir şekilde yan tutulmadan değerlendirildiler. Her seferde ise Jusup’un hainliği ağırlaşıyordu. Sonunda Jusup’un baylardan geldiğinin sonucuna varıldı. Üstelik de  beyler ile cancağız arkadaş oldu. Dolayısıyla Jusup, ister istemez ciğneni kapatmak zorunda kaldı.

Gürültü yaptılar. Bağırıp konuştular. Sonuçta bir karara vardılar:

-          “Yeni hayat” kooperatifi tam anlamıyla bir kolhoz haline gelecek! Kolhozun da gerçek bir yönetim kurulu olmalı. Alim’in evinde bulunsun!

Toplantıda alınan kararın kağıda dökülmesi gerektiğini Kalkay insanlar evlerine dağılmaya başlayınca hatırladı. Dolayısıyla saygıdeğer aksakallar yarı yoldan geri dönmek zorunda kaldı. Kağıt çıkarıldı. Kurşun kalem bulundu. Kudebek bir kararnameyi uydurdu. Kararnemanin sonunda herkes imzasını koydu. Okuma yazmayı bilmeyen, hayatta bir harf olsun nasıl yazıldığını görmeyen Erjeke, kirli yağlı kazana parmağını değdirip kararnameye basıp iz bıraktı. Baş parmağından kalan geniş yağlı ama net çıkan ize hayran hayran bakıyordu. Ertesi gün Alim’in evinde kolhoz yönetim kurulunun dairesi açılmıştı. Aul yiğitleri, Ajigirey’in evinden koskoca bir masayı getirdiler. Bir yerden upuzun bir tahtayı bulup arka tarafına ayakları taktılar. Böylece tahta iskemlesi yapıldı. Kalkay ile Kudebekkağıt, mürekkep ve kalem getirdiler. Birilerinde “Enbekşi Kazak” başlıklı eski gazetelerden bulundu. Oradan liderlerin portreleri kestirilip duvarlara asıldı. Göz açıp kapana kadar Alim’in evi bir büroya dönüşüverdi. Orada burada karmakarışık duran fincanlar, tepsiler, kâseler, kovaları kapının yanındaki köşeye düzenli bir şekilde yerleştirilmiş.

-          Hadi bakalım Kalkay, bir başkana layık olduğu gibi buraya otursana! – diye Hasen söyledi. Kolhoz başkanı masaya oturttu. Bir yandan Kudebek kendine yer buldu.

-          Şimdi ne yapacağız?

-          Orasını siz daha iyi bilirsiniz – diye Hasen içini çekti.

-          Büromuz varsa yazı yazmalıyız. Ben öyle düşünüyorum – diye Abiş dile getirdi.

-          Yaz! İlk olarak beni yaz! – diye Erjeke masaya sandalyesini çekti.

Böylece, “Yeni hayat” kolhozunun ilk iş günü başladı. Erjeke’ninkayıda ilk girmesiyle kolhozun tarihi başladı.

…Dışarıdan kızakların cayırtı sesleri, konuşmalar duyuldu.

-          Bu da kimdir?

Yetkili kişi içeri geldi.

-          Apırmay, gördüğüm kadar çok başarılı olmuşsunuz! İşte, gerçek yiğitler aynen öyle davranır! – diye yetkili sevindi.

O zamandan beri Alim’in evi boş durmazdı. Kapıda her zaman kalabalık durup beklerdi. Yazılar yazılır, bir takım çalışmalar yürütülürdü. At arabası, koşum, tarımcılık aletlerinin hepsi kayıtlara geçirildi. Kimse korkmadı, karşı çıkmadı ve malını saklamadı. Artık o günden sonra mal mülk birisine ve herkese ait idi. Malları kayıtlara yabancılar değil öz yönetim kurulu geçiriyordu.

Bir gün Hasen, Kalkay’ın yanına gelip eline bir kağıt parçasını soktu. Kalkay, şaşkın şaşkın gözlerle sırayla kağıda ve suratı asık Hasen’e bakıyordu. Üzerinde anlaşılmayan kurşun kalemle çizilmiş yazıları olan kağıt çok buruşuk halindeydi.

-          Bu nedir? Doğru düzgün anlatsana! – diye Kalkay istedi.

-          Bu bir boşanma dilekçesi. Kadın boşanmak istiyor. Onu Jusup kışkırtıyor. Jusup’u mahkemeye vermek istiyorum.

Tombul, şişko, kırmızı saçlı kadın emin adımı atarak masaya yaklaştı. Gözleri yaşla dolu yüzü soluk idi.

-          Kocamı derhal geri verin! – diye söyledi.

-          Ee, kim onu almak istiyor?

-          Kimse almak istemiyor, fakat sadece bana geri verin. Bu tiyatronuzdan onu çıkarın. Ben herkesin kadını olmak istemiyorum.

Bunu derken ağlamaya başladı.

O anda rüzgȃrın ne taraftan estiğini anlaşıldı. Kalkay, sakin bir tavırla kadına hususu açıklamaya başladı. Oysa, kadın daha beter ağlamaya başladı. Tam o anda gururu incitilmiş adamın sabrı taştı.

-          Yahu, o budaladır! Kafası hiçbir şeyi basmıyor! – diye Hasen bağırdı.

-          Ondan boşanacağım! Oysa kolhozdan çıkmam! Hain Jusup’u yine de mahkemeye vereceğim!

Gece, aul sakinlerinin derin uykuya daldığı zaman meydana bir belalı olay geldi. Birden evlerin kapkara pencerelerde rengȃrenk akisler oynamaya başladı. Biri “Yangın! Büro alev alev yanıyor!” diye bağırıyordu. Derken bir anda aul sakinleri bir araya geldiler. Kovalar çıkarıldı. Kürekle kar atarak yangını söndürmeye çalıştılar. Birazdan yangını söndürmeye başardılar. Fakat öksüler uzun zaman cızırdadı. Kapkara boğucu duman etrafa yayılıyordu. Büronun sadece giriş odası yanmıştı.

-          Hangi zalimin eli bunu yapmaya kalkıştı? – diye yaşlı teyze Ziba öfke ile sordu. – Bunu yapanın evi yansın!

-          Cezasından kaçamayacak. Bunun hesabını verecek! – diye Erjeke söz verdi. Hala nefes zor alıyordu.

****

İnsanlar ilkbaharın gökyüzüne bakışlarını çıkardı. Gükyüzünde kapkara bulutlar yoğunlaşıp çoğalıyordu. Erjeke gülümseyerek söyledi:

-          Ah, güzel mi güzel ilkbahar! İnsanın kalbi okşar!

-          İlkbaharın yağmuru sevaptır! – diye Jake sözüne devam etti.

-          Altın gibidir!

Kolhozun aulu kalabalık idi. Toplantıya hazırlık yapılıyordu. Yeni pulluklar, mibzerler sırayla dizilmişti.

-          Çocuklar, bu nedir? İlk defa böyle bir aleti görüyorum – diye Jake gülümseyerek sordu. İki saban demiri olan pulluğa bastonu ile değdi. 

Kolhoz üyeleri aletin etrafında toplandı. Aralarında Hasen’in hanımı da vardı. Daha evvel “kolhoz” kelimesini duyunca ağlarken şimdi ise geniş geniş gülümsüyordu.

-          “Yeni hayat” kolhozunun genel toplantının açık olmasını ilan ediyorum – diye Kalkay söyledi.

Herkes vakurane masaya oturdu. Toplantının başkanı olarak Erjeke seçildi. Kudebek, toplananları sayıp temiz kâğıda “Protokol №14” yazısını büyük harfle yazdı.

Kalkay konuşma yaptı. Ekme planı, gündemin ilk meselesi olarak geçti.

-          Bölge merkezi, bize yüz elli hektar toprağa buğday ekmemizi söyledi. Biz ise iki yüz hektar ekeceğimize karar verdik. Tohum var, alet hayvan sayısı yeterli mi? – diye sordu.

-          Peki, çok iyi!

-          Gücümüz kalırsa daha çok ekebiliriz! – diye olumlu bağırışlar duyuldu.

-          İkinci mesele: Kolhozları gruplara bölmektir. Birinci grup sekiz kişiden ibaret olacak. Başında Hasen olacak. İkinci grup, altı kişi. Grup başkanı Abiş seçildi.

-          Üçüncü mesele: Rapor’dur.

-          O da nedir?

-          Rapor, Bölge Merkezine verdiğimiz söz anlamına gelir. Ekim kampanyasına hazır olduğumuzu kanıt belgesidir.

Başkan ayağa kalkıp “İşte, ben bunu düşünüyorum …” söyledi. Birçok göz ona dikildi. Bazı kadınları, yönetim kurulu başkanının bu gri, lekeli yüzünü, çekik gözlerini, kocaman ağzını ilk defa görüyormuş gibi kaldı. Kimi kadınlar, “Nasıl da bir dış görünüşü var bu yiğidin!” diye içinden geçirdiler.

Yiğit ise şöyle bir şekilde devam ediyordu: “Biz, “Yeni hayat” kolhozunun üyeleri, bölge icra komitesine rapor veriyoruz: Kolhoza adlarımızı yazıldıktan sonra kişisel tarım üretimi aletlerimizi ve çekim hayvanları birleşip topladık; ekilecek tohumları ayıkladık ve dezenfeksiyon ettik. Şu anda elimizde: 1) tamir edilmiş ve hazır halde beş pulluk, dört tırmık, yirmi beş koşum  bulunmaktadır; 2) ekim için yirmi elli boğa ve at seçildi; 3) beş grup oluşturuldu ve grup başkanları seçildi; 4) plan dışında elli hektar ekeceğimizi üstlenmekteyiz.

İşte, Kazakistan’ın onuncu yıldönümüne hediyemiz olacak…”.

Erjeke, raporun sonucunu beklemeden “Ne güzel! Çok iyi düşünmüşsünüz “Kazakistan’ın onuncu yıldönümüne hediyemiz”. Kudebek, dostum, önündeki kağıda şunu da yaz: Saygıdeğer Erjeke’miz – evet, aynen öyle yaz – altmış yaşını doldurmasına rağmen – bunu özellikle belirt – kolhozun güçlendirilmesi adına …e, şey… işte bu kooperatife kendi isteğiyle katılıyor!” şeklinde konuştu.

Arkasından bulutların arasından ilkbaharın ilk gök gürültüsünün sesleri duyuldu. Kolhoz aulundaki yapılan toplantıya katılanlar heyecanlandı, coşkulandılar. Dile getirilen fikirleri alkışlıyorlardı.

Oysa, gökyüzü gümbür gümbür gürültü gümbürdüyordu. Gök gürültüsünün olanca gücüyle gürültüsü, yerde kalabalığın seslenişiyle yankılanıyordu. kalabalığın uğultusu gökyüzünün gümbürtüsüne karışıyordu. Sanki iki güç birleşip tek oldu.

-          Demek ki bu kararı veriyor muyuz? – diye Kalkay sordu.

-          Evet! Evet!

-          O zaman yarın pulluklarımızı alarak tarlaya çıkıyoruz!

Bu sözler dile getirilir getirilmez ilkbaharın ilk yağmuru damlalarını topraklara döktü.

 

1930

Көп оқылғандар