Әдебиеттi ешкiм мақтаныш үшiн жазбайды, ол мiнезден туады, ұлтының қажетiн өтейдi сөйтiп...
Ахмет Байтұрсынұлы
Басты бет
Арнайы жобалар
Аударма
MAİLİN  Beyimbet, "Ah, zamanlar ah.."

25.11.2013 1332

MAİLİN  Beyimbet, "Ah, zamanlar ah.."

Негізгі тіл: ''Ah, zamanlar ah..''

Бастапқы авторы: MAİLİN Beyimbet

Аударма авторы: not specified

Дата: 25.11.2013

Ah, zamanlar ah..

 

Bugünkü günlerde zaman kiminle alay ediyor? Binlerce at sahibi olan bayla[1], sofrada horozlanan mırzayla[2],  bayların nazlı ve kibirli güzellerle alay ediyormuş. Ezdi onları zaman, bir tutam yünü  gibi çekiştirdi,  bir lokma ekmek  aramaya ve çıplaklığını örtbas etmeyi düşünmeye zorunda bıraktı. Karıkbolın kırk aile arasında Jaylıbayla karşılaştırabilen  varmıydı?  Etli ve cüselliydi Jaylıbayın babası Sırlıbay.  Onun hakkında konuştuğunda hep derlerdi: « iri yarı bay, deve bay». Ölümünden sonra Karıkbolın kırk yurtanın[3] kırkı da  daha da büyük bir gayretle ölünün kutsal evine saygı göstermeye başladılar.  İhtiyar dedeler ve nineler her namazın sonunda  Allah’tan «sadık Sırlıyekenin» hakkını ihsan edilmesini istiyordular. Uzun bir yolculuğa çıktığında, genç ve yaşlı mezarı üzerinde dua ediyordu. Genç kızlar idam tehlikede olurken bile, onun kutsal adını günahlı ağzılarından çıkartmaya cesaret edemiyordular,  hatta  “Sır»dan başlanan sözünü söyleyemiyordular…Mesela, «Sırlı ayak» (yani resimli kâse)yerine  derlerdi «boyalı ayak» (yani boyalı kâse). Kısaca, Sırlıbay çok şanslıymıştı: bu dünyada baydı, öteki dünyada cennete  düştü.

Sırlıbayın yerine Jaylıbay geldi. Onun serveti babasının servetini aştı. Herkez onun ağzına bakıyordu. Şan ve saygı görüyordu o. Hem iktidar, hem de türe onun elindeydi. Bu mesele kapandı,  kimse de bu işin karara bağlandığını  düşünmüyordu.

Ama…Yaşlılar zamanın dönük olduğunu söylüyorlar. Herşey değişti, herşey yıkıldı ve  şahlandı, ayaklar baş, başlar ayak oldu. Jaylıbayı da bu tehditkâr akın istila etti, ve bu akın ahırlardaki hayvanlarını, ağıldaki koyunlarını alıp götürdü. Hiç hayvanı yoksa – demek, zenginlik ile mutluluk yok. Bunlar olmadan, gücün ne anlamı var?

Kendisine habersizce, Jaylıbay kendini sapa bir yerde buldu. Az bir zaman önce onun tüm kaprislerini yerine getiren insanlar, artık kulak asmiyorlardı onun dediklerine.

Yoksul insanlar büyük sevinç duydular.

Jaylıbay ise kederin içindeydi.

Geçmişi düşünürken, daha çok  hasret  çekerdi.

-          Oy - hoy, zamanlar!

Sonra da büsbüten ümitsizliğe kapıldı. Bayın talihi döndü, ve Allah’ın ona karşı ne acıma, ne de merhameti kaldı. Herşey güme gitti. Jaylıbay, ne varsa, herşeyı kaybetti : dedesinin namını da, sayısız sürülerini de. Şimdi tek bir endişesi: açlıktan ölmemektir. Daha  kötü birşey var – yeni aulnayın ona yapışması, çünki öyle vergiledi ki - feryat koparsan da olur. Tüm toplantılar – müşavereler  Jaylıbayın köyünde düzenlenmektedir.  Tüm harcamalar ona yığılmış. Baybişesinin[4] ruhu açık ve cömert. Ama bukadar dayanılmaz ki?

-Neden insanlar Allah’ı düşünmüyorlar? – yese düşüyordu o.

-Sefil olduğumuzu görmüyorlar mı?!

Ama yoksullar artık tamamen küstahlaştılar. Ne Allah’ı, ne de  korku ne olduğunu hatırlıyorlardı.

-Niye yaygarayı kopartıyorsun, - diyorlar. -biz dayandık ya, sen de biraz dişini sık. Kendin az mı zorbalık ettin? Birde biz birşey alıyorsak, kendimize ait olanı alıyoruz. Yağma edildiğini geri alıyoruz.

Buna ne dersin ki?

Eski günlerde doğru diyordular: zenginlik ehli hayvan yetiştirmektedir. Onu kaybettiysen, saygıyı kaybettin demektir. İnsanlar arasında  kadir atalarının kutsal ruhuna saygı gösteren yoktu artık. Kirli yüzlü kadınlar ise, çobanların eşleri, çekinmeden,  Sırlıbayın hakkında konuşuyordular, ve artık tam ters diyordular: «boyalı ayak» (yani boyalı kâse) yerine sadece  «sırlı ayak»  ( resimli kâse) derlerdi.

-Ey, kutsal atası! Kutsal adını, bez parçayı gibi, pis sefiller hırpalamış. Oy - hoy, zamanlar, zamanlar! – içini çekiyorlardı bayla baybişe,  hem de kalpleri kederden ve şikayetten parçalanıyordu.

Evet...Zaman değişmiş. Hiç bir şey artık çekemiyor, mutlu edemiyor. Burada yine bir toplantı oldu. Yalnız fakirler ve yalın ayak haylazlar geldiler. Eskiden toplantılarda rutbeler vardı, cüsseli baylar oturuyorlardı, değerli gururlu mırzalar, şimdi ise pis kokulu koyun postuya giyinen açıkgöz dalavericiler boğazlarını yırtıyorlar.Ne nezaketleri var, ne de aillikleri, büyüklerin sözünü dinlemiyorlar.Sümüklü gençlerin ağırbaşlı sakkallılara ters cevap vermesin meselesi:

-Sizi, fesatçılar sizi! Karınlarınız doyumsuz!

İşte orda köşede  sıska, soluk yüzlü ve boz sivri sakallı Baykaska oturdu. Daha yakın zamanlarda  herkez yaltaklıyordu yada titriyordu onun karşında olunca. Şimdi de acınacak bir durumdaydı. Sakat bir adam sayılırdı. Yuhalayıp, ağzını açtırmadılar bile ona:

-Size söz etmeye izin vermediler! Hırsızları aklamaya çalışmayın bile!

Mesela Yerkoja. Kendisi bay değildi, ama  bayların el altında bulunuyordu, ve basit halka karşı elebaşılık yapmaya çalışıyordu. «Ben...» – konuşmaya başladı o, ve her taraftan tüm çulsuzlar üstüne vardı:

            -Hırsızlarla ilişkin var ya!  Hırsızların yardakçısın işte!

            Başaramazsın ki bunları...

            Kötü zamanlar başladı!

            Azametli bir tavırda cılız, kızıl saçlı bacaksızın biri elinde kağıtlarla yaklaştı ve dedi:

                 -Jaylıbay nerde?

                 -Niye soruyorsun?

                 -Mahkemeden haber geldi.

                 -Ne oldu ki?

                 -Rençperinizi aldatmışsınız. Ve onun şikayetine göre mahkemenin kararı bu: altınla bir bin ruble odeyeceksiniz ona.

            -Ne feci! Apırmay[5], Allahtan korkmazlarmış! Mukaddes ruhtan utanmazlar!  Rençperisine kim bin ruble para verir ki?!

Ağlamaya başladı  Jaylıbay. Baybişe de bağırdı. Az bir zaman önce Jaylıbayın adı kazak kuşağını tutuyordu, şimdi ise ağaçları çürük ve tütülenmiş olsa da, yurtasının kara çatısını ceza olarak ellerine geçirmeye tehdit ediyorlarmış.

Oy – hoy! Zamanlar, zamanlar!


Bay[1] - Kazakistanda zengin hayvan yetiştiricisi yada arazi sahibi.

Mırza [2] - beyefendi.

Yurta[3]  - bir çeşit göcebe çadırı.

Baybişe[4]  - ev sahibi kadın, bayın eşi.

Apırmay[5] - ağrı,acı yada şaşma aanlatan bir kelime. Yönelme durumunda bir nesne ile kullanıldığında bir şeyin ya da bir kimsenin kötü bir sonuca uğrayacağını anlatır.

Көп оқылғандар