Mavi taşın yüzüne oyularak yazılanda
Eski bir muammanın sırrı saklıdır.
Mezar taşı ağzını sıkı tutar,
Ah yansır şecere taşından,
Zaman kendine dayanarak,
Evrenin gözüne yaş akıtır.
Göktürk çok göç verirdi.
Cephede tüm düşman ürkerdi,
Mavi süngü yol açan silahtı,
Umutla vururdu şüpheyi,
Dedelerinden bu kadar şanın,
Bir iz bırakacağını bilebilir miydin?!
Saygınla, yiğit doğan oğlunu,
Damganla bıraktın ilkeni.
Gözümden yaş akar mavi taşa,
Görüyormuş gibi eski devri.
Yüreğim, ruhum taşının gölgesinde
Gizli mabedine sığındı.
Güneş öpüp, rüzgâr gelip sardığında
Bakıp durmuş muydun kuşlara?
Kıpırdamadan bakmışsın bulunduğun tependen
Asırlar boyu…
Gizliliğini koruyarak uyudu
Gövdendeki süs damga.
Yıldırımın gücüne dayanarak,
Fırtına sesinden yılmadan,
Zamanın geçtiğini umursamadan,
Alkış zincirini hoş görmeden,
Başın dik yetiştin günümüze,
Tüm ruhlar kendinde taşınırcasına.
Sakladın katlayıp edip destanı,
Yer ile gök taptı,
Dünkü kudretli Türk’ten
Bize miras olarak taş kaldı.
…Taşın da gövdesini üzüntü basarak
Gözüne muammalı yaş damladı.